ÇOCUKLARDA MAHREMİYET


ÇOCUKLARDA MAHREMİYET

ÇOCUKLARDA MAHREMİYET

Betül ÖZPAMUKÇU

Psikolojik Danışman

 

Günümüzde, çocuktan yetişkine taciz, istismar vakalarını oldukça sık duymaktayız. Her haberde üzüntümüz kızgınlığımız artsa da ve birtakım sosyal medya araçlarıyla bu tepkimizi belli etsek de, bu tür olaylar azalması bir yana, gün geçtikçe daha da artmaktadır. Bunun belki birçok sebepleri olmakla birlikte bir durumda aslında çözüm adına atacağımız en önemli adımlardan biri, ‘mahremiyet eğitimini’ hem anlamak hem de çocuklarımızı buna göre yetiştirmek olacaktır.

Mahremiyet nedir ve eğitimi nasıl verilmelidir?

Mahremiyet geniş anlamıyla; çocuğun kendi ve başkalarının özel alanının farkında olması, buna göre kendi sınırlarını çizebilmesi ve ileride kendisine yönelik yapılabilecek ihlal, fiziksel ve duygusal istismara karşı kendini koruyabilmesi için var olan donanımını ortaya koyabilmesidir. Mahremiyet, belirttiğimiz gibi aslında çocukta temelde var olan, 3 yaşlarında kendiliğinden oluşmaya başlayan bir iç donanımdır, dolayısıyla gelişimin bir parçasıdır. Fakat bebeklikten itibaren bakım veren kişinin ya da çevrenin bu konudaki ihlalleri, çocuğun mahremiyet algısını zedelemekte ve çocuklar istismar yönelimli kişilere karşı yem haline gelebilmektedir.

Buna göre çocuklar sınırları ve özel alanları nasıl belirler?

Çocuğun gelişimi içerisinde mahremiyetini zedeleyen ilk davranışlardan biri, tuvalet eğitimi verilmeden önce birçok kişi tarafından bebeğin altının değiştirilmesi, bunun görülmesi ve bebeğin özel bölgelerinin sevme aracı haline getirilmesidir. Bu durum aslında çocukları 3 yaşında veya sonrasında tuvalet eğitimiyle birlikte rahatsız etmeye başlar fakat çocuklar bir süre sonra bu duruma alışırlar ve ileride olası bir sınır ihlaline karşı tepkisiz kalmayı seçebilirler. Bu dönemde yapılması gereken ise bebeklik döneminde sadece bakım veren bir iki kişinin alt değiştirme işlemini görmesine, bebeğin özel bölgesini oyun aracı haline getirilmemesine dikkat etmek; tuvalet eğitimi sürecinde ve sonrasında ise çocuğun lazımlık kullanırken ortalıkta değil kendi alanında olmasını, ilerleyen süreçte ise tuvalet ve temizleme işlemlerini annesi bile yanında olmadan ya da görmeden kendi halledebilmesini sağlamaktır. Ayrıca sevmek için dudaktan öpme gibi uygun olmayan davranışlara girilmemelidir. Böylelikle çocuklar, ilerleyen dönemde hem kendi bedenini koruyacak hem de başkalarının bedenine yönelik ihlallere girmeyecektir. Şunu da belirtmek gerekir ki; bizim toplumumuzda yaygın olarak var olan, büyüklerin de yer aldığı geniş ailelerde büyüyen çocuklar, mahremiyeti zedeleyen davranışlara daha çok maruz kalabilmeleri olasıdır. Ebeveynler bu durumda kendileriyle birlikte yakınlarının davranışlarına da dikkat etmeleri gerekir. Çocukların mahremiyet duygusunu kazanmaları için ebeveynlerinin bilinçlenmesi gerektiği kadar devamlı birlikte olduğu yakın çevrenin de mahremiyet eğitime yönelik olarak kendi davranışlarını düzenleyebilmelidirler.

Özel alan ve sınır algısından biraz bahsedersek; özel alan ve kişisel sınır, çocuktan yetişkine her bireyin kendi bedeni çevresinde her insanın giremeyeceği bölümü ifade eder. Bu çocuklarda 25- 45 cm ‘lik bir alana denk gelmekte ve insanın gelişim evrelerinde ilk çocukluk döneminden itibaren oluşmaktadır. Çocuklar, 0-3 yaş arasında bilmeseler de ileriki yaşlarda özel alan ve sınırlını öğrenebilirler, bu türlü ihlallerde rahatsızlık duymaya başlarlar. Örneğin bazı çocuklar yeni tanıştığı bir yetişkinin hemen sarılmasını, öpmesini istemezler ya da tuvaleti sırasında görülmekten ya da izlenmekten rahatsızlık duyarlar. Zorla öpmek isteyen, sarılmak isteyen ve kendine çekmeye çalışan insanlara karşı da kendi tepkilerini ortaya koyarlar. Bizlere düşen de, çocuklarda gelişen bu hissiyatı ve hassasiyeti birtakım davranışlarla desteklemektir. Hatta çocukların iletişim dilinin oyun olduğunu düşünürsek, bu konuyla alakalı çeşitli oyunlar da oynanabilir. Mesela, çocuklara bir örtüyle oyun alanı oluşturulabilir ve çocuğun evin birçok yerinde kendi örtüsü( alanı) içerisinde dilediğini yapması sağlanabilir. Yine buna yönelik belli bir süre içerisinde kollar açık olarak birbirine değmeden hareket edebilme oyunu oynanabilir, ayrıca çocuğun kıyafetini ortalıkta değil kendi odasında değiştirmesi sağlanabilir ve evde herkesin odasına ( özel alanına ) kapı tıklanarak girilmesi öğretilebilir. Bu tür uygulamalar ve oyunlarla, çocuklarda var olan mahremiyet duygusu uygun bir şekilde desteklenmiş olacaktır.

Çocukların her türlü istismar durumlarında duygularını düzenleyebilerek kendi iç donanımıyla tepki verebilmesini nasıl sağlayabiliriz?

İnsanın temel varoluşunda üzüntü öfke, utanç, tiksinti gibi birtakım duygular vardır. Bunlar düşüncelerden daha farklıdır, vücut içinde kendine ait bir dili vardır. Yeni doğan ve acıkan bir bebeğin ağlaması dahi bir duyguyu ifade eder. Duyguları düzenleme ise; yaşam olaylarında ortaya çıkan duyguları fark edebilmek, kabul edebilmek ve bastırmadan sağlıklı yollarla ifade edebilme becerisidir. Bu beceri çocukluktan itibaren gelişmesi gerekmektedir. Bu gelişim çocukta bir donanım olarak vardır ama çocuklar bu beceriyi edinmek için ayrıca dış dünyadan da destek almalıdırlar. Bu destek nasıl sağlanabilir?

Çocukların duygularını düzenleyebilmesi ve yönetebilmesi ilk olarak, ebeveynleri ve çevresi tarafından duygusal alanları korunarak sağlanabilir. Örneğin; çocuğun her türlü duygusal tepkisine( ağlama, bağırma, geri çekilme gibi ) sert müdahaleler göstermeden ve eleştirmeden, verdiği tepkinin sebeplerini ve temel duygusunu anlamaya çalışmak; bu temel duyguya ya da soruna yönelik yapıcı uygulamalarda bulunmak çocukların duygularına saygı duymanın bir ifadesidir. Çocuklar belli bir olarda tepki verdiği zaman neden yaptığı şiddetle ifade edilerek suçluluk duygusu oluşturmak yerine, ne hissettiği çocuğa yansıtılarak çözüm bulma yoluna gidilebilir. Sağlıksız ve zarar veren bir tepki ortaya koyduğunda cezalandırmak yerine temel duygusuna yönelik daha sağlık bir davranışa yönlendirilebilir. Böylelikle çocuklar kendi duygularının farkına varabilir ve yönetimini sağlayabilir, gerektiği durumda öfkesini gerektiği durumlarda da başka temel duygularını sağlıklı bir şekilde ortaya çıkartabilirler. Her türlü eleştirinin, ayıplamanın, ‘çevre ne der ne kadar ayıp olur?’ kaygısını sözel ve duygusal ifadelerle çocuğa aşılamanın ise çocuğun kendi duygularını ve davranışlarını kabul edip, düzenleyebilme yetilerini ketleyecek başlıca tavırlar olduğunu unutmamak gerekir.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Güneş, A. (2015). Nezaket ve Zarafet için Mahremiyet Eğitimi. İstanbul: Timaş Yayıncılık, s

Greenberg, Leslie S. (2018). Duygu odaklı terapi (Çeviri editörü; Prof Dr. Seher Balcı Çelik). Duygu düzenleme, Ebeveynlere Duygu koçluğu, Ankara: Nobel Yayıncılık,

Durmuloğlu Saltalı, N. (2010). Duygu Eğitiminin Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Duygusal Becerilerine Etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Şelçuk Üniversitesi, Konya.